Kayıtlar

Şubat, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KELEBEK MİSALİ

Resim
Bir gün kırlarda gezintiye çıkan bir adam, kenara oturdugu otlardan birinin dalında , küçük bir kozanın varlıgını fark etti. Koza ha açıldı ha açılacak gibiydi. Adam , bunun bir kelebek kozası oldugunu tahmin ediyordu. Böyle bir fırsat bir daha ele geçmez diye düşündü; ve bir kelebeğin dünya yüzü gördügü ilk dakikalara şahit olmak istedi.Dakikalar dakikaları kovaladı , saatler geçmeye basladı , ama henüz kelebeğin küçük bedeni o delikten çıkmadı. Sanki , kelebeğin dısarı çıkmak için çaba harcamaktan vazgeçmis olabilecegini düsündü Sanki kelebek elinden gelen her seyi yapmis da , artik yapabilecegi bir sey kalmamıs gibi geldi ona. Bu yüzden , kelebeğe yardımcı olmaya karar verdi: cebindeki küçük çakıyı çıkarıp kozadaki deliği bir cerrah titizliğiyle büyütmeye basladı. Böylece , bir-iki dakika içinde kelebek kolayca dışarı çıkıverdi . Fakat bedeni kuru ve küçücük , kanatları buruş buruştu. Adam kelebeği izlemeye devam etti; çünkü kanatlarının her an açılıp genişleyeceğini ve narin bedeni

BUDUR :)

Resim
Bir kadın anlatıyor: Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı… Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin -bir zamanlar çok sevdiğim- bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu. İş ilişkiye gelince oldukça içli, hattâ aşırı hassas bir kadınım. Romantik anlara, küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum. Oysa kocamın sakinliği, başka bir deyişle vurdum duymazlığı, evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı. Sonunda kararımı ona da açıkladım: Boşanmak istiyordum. Şaşkınlıktan gözleri açılarak 'niye?' diye sordu. 'Gerçekten belli bir sebebi yok' dedim, 'sadece yoruldum.' Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: işte, sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki

AŞK...

Aşkı konuşmak için dudaklarımı kutsanmış ateşle temizledim,ama hiçbir sözcük bulamadım. Aşktan haberdar olduğumda sözler cılız bir hıçkırığa dönüştü,yüreğimdeki şarkı derin bir sessizliğe gömüldü. Ey bana gizlerinin ve mucizelerinin varlığına inandığım Aşk 'ı soran sizler, Aşk peçesiyle beni kuşattığından beri ben size aşkın gidişini ve değerini sormaya geliyorum. Sorularımı kim yanıtlayabilir? Sorularım kendi içimdeki için;kendi kendime cevaplamak istiyorum. İçinizden kim içimdeki benliği bana ve ruhumu ruhuma açıklayabilir ? Aşk adına söyleyin,yüreğimde yanan, gücümü tüketen ve isteklerimi yok eden bu ateş nedir ? Ruhumu kavrayan bu yumuşak ve kaba gizli eller nedir; yüreğimi kaplayan bu acı sevinç ve tatlı keder şarabı nedir ? Baktığım bu görünmeyen,merak ettiğim açıklanamayan,hissettiğim hissedilemeyen şey nedir ? Hıçkırıklarımda kahkahanın yankısından daha güzel,sevinçten daha mutluluk verici bir keder var. Neden kendimi beni öldüren ve sonra şafak sökene kadar tekrar dirilten

YOLUN YARISI ..

Resim
Yas otuz bes! Yolun yarisi eder. Dante gibi ortasindayiz ömrün. Delikanli çagimizdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Gözünün yasina bakmadan gider. Sakaklarima kar mi yagdi ne? Benim mi Allahim bu çizgili yüz? Ya gözler altindaki mor halkalar? Neden böyle düsman görünüyorsunuz; Yillar yili dost bildigim aynalar? Zamanla nasil degisiyor insan! Hangi resmime baksam ben degilim: Nerde o günler, o sevk, o heyecan? Bu güler yüzlü adam ben degilim Yalandir kaygisiz oldugum yalan. Hayal meyal speylerden ilk askimiz; Hatirasi bile yabanci gelir. Hayata beraber basladigimiz Dostlarla da yollar ayrildi bir bir; Gittikçe artiyor yalnizligimiz Gökyüzünün baska rengi de varmis! Geç farketttim tasin sert oldugunu. Su insani bogar, ates yakarmis! Her dogan günün bir dert oldugunu, Insan bu yasa gelince anlarmis. Ayva sari nar kirmizii sonbahar! Her yil biraz daha benimsedigim. Ne dönüp duruyor havada kuslar? Nerden çikti bu cenaze? Ölen kim? Bu kaçinci bahçe gördüm taruma. N'eylesin öl

AFFETMEK

Resim
Affetmenin Özgürleştirici Gücü: Affettiğimizde geçmişin bugünümüz üzerindeki yıkıcı etkisini ortadan kaldırırız. Affetmek, affettiğimiz kişinin davranışlarını onaylamak değildir. Bu, onların bir zamanlar yaptığı şeyin doğru, haklı ve onaylanabilir olduğu, yapılanların kabul edilebilir, önemsiz, çok da kötü olmadığı anlamına da gelmez. Affetmek, affettiğimiz kişiden daha “büyük” olduğumuzu göstererek, onu kendimize ebediyen borçlu kılmak değildir. Yargılayıcı tanrı konumundan, hoşgörülü tanrı konumuna geçmek, bağışlanan kişiye kendisini “günahkâr” olarak hissettirir, gerçek bir affediş değildir. Affetmek fedakârlık da değildir. Dişlerimizi sıkarak, bizi inciten kişiye katlanmamız, güler yüz maskesi takınmamız da gerçek bir affediş değildir. Çünkü bu durumda gerçek duygularımızı bastırmış oluruz. Bu tavır hem zordur, hem de hayatımızdan haz duygusunu çalar. Affettiğimizde geçmişin bugünümüz üzerindeki yıkıcı etkisini ortadan kaldırırız. Affetmek, affettiğiniz kişiyle aranızdaki benzerliğ